Perşembe, Ekim 23, 2025
Köşe yazısı

Mücadelenin grameri


Şu çok açık: ülkece yaşadıklarımız hiç de normal değil. Normal olmayan bir durum yaşıyoruz, rasyonel verilerle açıklanması mümkün olmayan bir durum bu. Bunca adaletsizlik, bunca ekonomik kriz ve bunca rezalete rağmen elde edildi bu sonuç. Ve elbette böyle bir sonuca karşı şaşırmamız çok doğal. Çünkü, böyle bir durum karşısında şaşırmamak, yaşanan yanlışlara ve uğranan haksızlıklara karşı duyarsız kalmak demektir. Bir yurttaş olarak tüm ülkeyi etkileyen şeylerden etkilenmek gayet temel, insani ve erdemli bir durumdur. Ve yaşanan sonuç apaçık bir şekilde haksızlıktır; bir kişiye, bir kitleye ya da seçmenlerin bir bölümüne yapılan bir haksızlık değil bu, tüm bir ülkeye yapılan haksızlık. Çünkü unutmamalıyız ki bu sonuç, bir tarafın kazanıp bir tarafın kaybetmesinden öte doğrudan tüm yurttaşların kaybetmesi, bir ülkenin kaybetmesi demek olan bir sonuçtur. Mesele Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan’ın kazanması meselesi değildir. Mesele, bir ülkenin kazanması ya da kaybetmesi meselesidir!

Artık şu kısa vadede derhal yapmamız gereken şey; bu şaşkınlığımıza neyin yol açtığını anlamaya çalışmak değil, bizi şaşkınlık içinde bırakan bu sonucun hangi yeni durumu ortaya çıkardığını anlamak ve ona göre davranmaktır. Çünkü henüz bitmemiş bir süreç var, kısa sürede sonuç alınabilecek bir olanak daha var halen!

Şu günlerimizde meslekte uzman bir sosyoloğun bile açıklamakta güçlük çekeceği bu durumu öngörmüş olduğunu iddia etmenin bir anlamı yoktur. Dahası bu durumu öngörmüş olmak, şu anımızda da hiçbir anlam ifade etmiyor, çünkü hiçbir şeyi değiştirmiyor!

Açıkça itiraf etmeliyiz ki, ülke olarak sosyolojik bir açmazın içinde bulunuyoruz hep. Seçmenlerin yarısına yakını felakete doğru koşar adım gitmeyi seçiyor. Ve bizler, sağduyunun belirli kesimlerdeki seçmenlerin tercihleri üzerinde hiçbir etkiye sahip olmadığını görüyoruz bir kez daha. Ülkemizin içine sürüklendiği devasa felaketlere rağmen bu görüntüyle yine karşılaşınca elbette şaşırırız. Şaşırmakta haklıyız ve şaşırmaya hakkımız var! Ancak şaşakalmaya hakkımız yok!

Şaşkınlık duygusu hem çaresizlik hem de mücadele duygusuna dönüşebilen bir duygudur. Bu dönüşümü derhal mücadele tarafında yapmalıyız. Çaresizlik duygusu bulaşıcıdır, süratle yayılır. Bununla birlikte mücadele duygusu da bulaşıcıdır ve o da süratle yayılır. Unutmamalıyız ki, çaresizlik duygusu pasifizmi var ederken mücadele duygusu aktivizmi var eder. Şu an çaresizlik nutukları atmak yerine, süratle mücadele duygusunu hâkim kılmak zorundayız. Ve bunu yapmak hiç de zor değil!

Seçimlerin ortaya çıkardığı aritmetik bir kez daha gösteriyor ki, seçmenler üzerinde demokratik tarafa doğru bir oy geçişi olmuyor; bu kısa sürede olmasını ummak da hiç gerçekçi bir yaklaşım değil. Şu hâlde, ikinci turdaki seçim stratejisi bir oy geçişini sağlamak üzerinden kurulamaz. Önümüzde çok kısa bir süre var ve bu kısa sürede bu gerçeklikle hareket etmek gerekir. Görünen o ki, şu kısa sürede en makul strateji, mevcut demokrasi güçlerinin varıyla yoğuyla seçimlere katılmasını sağlamaktır. Yani çok çok az bile olsa demokrasiye değer veren her bir seçmenin, eksiksizce sandıklara gitmesini sağlamak gerekiyor. Kanımca bunun dışında makul bir seçenek bulunmuyor önümüzde, bulunsa bile bunun için yeterli zaman bulunmuyor. Umut verici olansa sadece bir fazla oy için bu yeterli olabilecek düzeyde bir hamledir.

Elbette ikinci tur seçimleri sonrasında yine başarısız olunabilir. Ama şimdi yapılması gereken şey bu başarısızlığın bizleri ekonomik, politik, hukuki boyutlarda ne gibi tehlikelerle karşı karşıya bırakacağının bilinciyle mücadele etmeyi sürdürmek ve bu seçimi kazanmak için tüm gücümüzle hareket etmektir. 28 Mayıs’ta bir kez daha şu seçimi yapacağız çünkü: neofaşizmle yaşamak ya da demokrasiyle nefes almak.

Bunun için önümüzdeki kısa süreçte, rasyonel esaslarla irrasyonelin sezgisini bir arada yürütmek önemli. Bu seçim kaybedildiğinde ülke olarak çok çok fazla şey kaybedeceğiz ve yüz yıl öncesindeki devrimin ilk günlerindeki kazanımlarından bile çok daha gerilere gideceğiz belki de. Ancak ne bu seçim ne de daha sonrakiler ne her şeyin sonu ne de her şeyin başlangıcı olacak.

Esas olan ne olursa olsun mücadele etmektir. Mücadele etmek zorundayız, her durumda ve her koşulda. Bunun için daima mücadele grameriyle konuşmak ve mücadele esaslarıyla hareket etmek gerekiyor. Mücadele grameri, yanlış olanı alt üst ederek doğru olanı ifade etme üzerine kurulur. Ve vurgulamak gerek ki, olumlu sonuç temennisiyle mücadele maksimum etkinliğe ulaşmaz, mücadelenin maksimum etkinliğiyle olumlu sonuç elde edilir. Mücadele grameri süreci unutup sonuca yönelmez, süreci yaşayıp sonucu var eder.

Bu ülkenin demokratik güçleri olarak, mevcut iktidarın seçim stratejilerinin seçmenler üzerindeki etkisini hâlâ yeterince kavrayamadığımız doğrudur. Çünkü görünen o ki, yalnızca yirmi yıllık bir iktidarla değil en az 400 yıllık bir gerici zihniyetin en kristalleşmiş haliyle karşı karşıyayız; cehaletin ateş püsküren ejderhası var karşımızda. Bir ülkeyi baştan başa yakıp yıkıyor, bu ejderhaya karşı durmak zorundayız.

Mücadelenin hareket ettirici gücü temenniler değil eylemlerdir. Toplumsal bir mücadele yurttaşların bir kısmı tarafından tüm yurttaşlar için yapılır. Bu yüzden kutuplaştırma gramerinin aksine mücadele grameri hem durdurucu hem de birleştiricidir. Ama son zamanlarda şunu fazla unutuyoruz, mücadelenin grameri öncelikle durdurucudur, birleştirici değil. Bu yüzden artık zaten olmayacak oy geçişi yerine şunu açıklıkla haykırmak ve ülkenin demokratik güçlerini sandığa çağırmak gerekiyor: bu ülke yobaz ve cahil zihinlerin ve ikiyüzlü varoluşların hâkim olduğu bir ülke değildir, böyle de olmayacaktır!

Haksızın niceliksel gücüne karşı haklının da niteliksel bir gücü vardır. Bu niteliksel gücün her zamankinden daha fazla kendini göstermesi gerekiyor şimdi.

Yaşanan sonuç, şimdi başlangıç noktamızı oluşturuyor. İkinci tur seçimlerinde neofaşizm karşısındaki demokratik kesimin ilk tur öncesinde zannedildiği gibi favori olmadığını her birimiz öğrendik. Şimdi ikinci tur seçimlerine favori olmayarak çıkacağız. Favori olmadığımız doğrudur, ancak bu ikinci turu kaybedeceğimiz anlamına gelmiyor, çünkü tarihsel pek çok deneyim gösteriyor ki, favori olmayanlar da kazanabiliyor. Şimdi favori olmamanın tüm avantajlarını kullanma zamanı.

Öte yandan oyunun kuralları şunu gösteriyor; sadece her seçmenin oyunun yeniden sayılacağı bir ikinci seçime gidiyoruz; geriden başlanan değil, eşit başlanan bir ikinci seçime. Bu biçimsel esas önemlidir, çünkü durum öncelikle budur ve bu andan itibaren bu duruma göre hareket edilmelidir. Çünkü bir fazla oy, her şey için yeterli olacaktır.

Mücadelenin bedeni hareket ettiği ölçüde dinçliğini korur ve gelişir. Şimdi cesaret silahlarımızı tümüyle kuşanmalı ve seçmenlerin gündemini refleksif eksenden amaçsal eksene taşımalıyız. Amaç, bu ülkenin geleceğidir. Ve bu ülkenin geleceği için tüm demokratik bileşenler varıyla yoğuyla bu seçime odaklanmalıdır. Bunun için makro politikalardan mikro politikalara geçiş yapmalı, sokağın öncelikli konuları dışında hiçbir şeyi konuşmamalı, kendi içimizdeki uzlaşmazlıkları paranteze alıp iktidarın var ettiği felaketleri gözler önüne sermeli ve iktidarın ile iktidar yanlılarının akıldışılığını tekrar ve tekrar haykırarak dillendirmeliyiz.

Bir çöküşe karşı çıkmak için haklı olanı ivmelendirmek gerekir. Stratejik durumlarda haklı olan tartışmaya açılmaması gerekendir. Bunun için muhalefet kendi varlığını açıklama gayesiyle bazı soruları yanıtlamaktan derhal uzaklaşmalı ve iktidarın hiçbir esas gündeme işaret etmeyen sorularını asla yanıtlamamalıdır! Mücadele grameri yanıtlarla değil, sorularla hareket eder. Çünkü politik eksende soru sormak demek hesap sormak ve yanıt vermek demek de hesap vermek demektir. Muhalefet kanadında sorular, derhal yanıtların yerini almalıdır; çünkü hesap vermesi gereken muhalefet değil mevcut iktidardır.

Tüm bu sürecin sonrasında sonuç ne olursa olsun kaybedilmemesi gereken şey bir ya da birkaç seçim değil, demokrasi mücadelesinin bizzat kendisidir. Bununla birlikte iki hafta sonra sonuç alabileceğimiz çok değerli bir olanak halen önümüzde duruyor. Bu olanağı sonuna kadar kullanmalıyız.

Mücadele enerjisi, kazanma gücünün kontrpuanıdır.


Bu yazı ilk olarak 21 Mayıs 2023’te politikyol.com haber sitesinde yayımlanmıştır.