Perşembe, Ekim 23, 2025
Köşe yazısı

Duyarsızlaşma sanatı


Aristoteles, Metafizik’in giriş cümlesinde bütün insanların doğaları gereği bilmek istediğini öne sürer. Gelgelelim, Antik Çağ’ın aksine, görüntülerin, seslerin, yazıların ve hemen her şeyin sürekli olarak akıp gittiği bir yaşamın içine sürüklenilen 21. yüzyılda, her insan adına böyle bir istekten söz etmek bir hayli zor. Nitekim “insan doğası” denen şeyin inşa edilebilen bir yapı olduğunun fark edildiği günden bu yana, bu doğanın, bilmeye değil, sadece ve sadece seyretmeye kanalize edilmesi için hemen hiçbir tasarruftan kaçınılmıyor. Artık büyük ölçüde görüntüler üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. İnsanların önemli bir çoğunluğunun iyi ve kötü seyirciler diye ikiye ayrıldığı ve geri kalanların da seyirci olmanın yanında seyredilen olmak için çaba sarf ettiği kasvetli bir dünya bu.

Bununla birlikte, Aristoteles’in bilmek isteyen insanına inat, seyretmek isteyen insan için, hemen her olanak seferber edilmiş durumda. Yaşadığımız dünyada bir seyirci için o denli seyredilecek şey var ki, adeta seyretmek dışında hiçbir şey yapmadan koca bir yaşam geçirilebilir ve Descartes’a inat, düşünerek varolmak yerine –cogito ergo sum (1)–, görerek ve işiterek varolunabilir –video et audio ergo sum (2).

***

Şöyle bir iddia ortaya atılabilir ve çoklukla atılır da:

“Belki de düşünerek yaşamak yerine görerek ve işiterek, yani seyrederek yaşamak daha iyi, daha güzel, daha yerinde vs bir yaşama biçimidir.”

Hatta bu iddiayı doğrulamak için şöyle bir dayanak da öne sürülebilir:

“Yoksa insanlık buna yönelmezdi!”

Açıkçası, bu köşede yayımladığım ve yavaş yavaş sonlarına yaklaştığım yazılarda, dile getirilen bu ve benzeri ifadelerin bir safsatadan başka bir şey olmadığını çok açık bir kesinlikte ifade ettiğim kanaatini taşıyorum. Öte yandan, bilindiği gibi geçerli düşünme biçimlerinin aksine, geçersiz düşünme biçimleri çok daha fazladır. Bu yüzden tek tek safsatalarla uğraşmak yerine, az sayıda olan geçerli düşünme biçimlerine odaklanmanın daha yerinde bir tutum olduğu açıktır. Şu halde aklın yasalarını plastik bir oyuncak gibi eğip bükmekle vakit harcamak yerine onları kullanmayı seçen her insanın, bu ve benzeri ifadelerin geçersizliğini rahatlıkla kendi başına ortaya koyabileceğini göz önüne alarak, burada bu ifadelerin geçersizliğini ya da saçmalığını açımlama gereği duymuyorum artık.

***

Esas sorun şudur: Tek tek insanların seçtiği bazı yaşama biçimleri, birlikte yaşanan diğer insanlar ve varlıklar üzerinde belirgin bir etkiye sahip olmasa da, esas itibariyle belli bir etkinin kemikleşmesine hizmet ederler. Seyirci olarak yaşama tavrı da bunlardan biridir. Seyirci için, yanı başında, etrafında, dünyada ve tarihte birçok şeyler olmuş ve olmaya devam etmektedir ve olacaktır da ancak o kendisini her durumda dışarıda bulacak, olan biten hiçbir şeye karışmayacak ve Çernişevski’nin Nasıl Yapmalı romanında belirttiği gibi, herkes için geçerli olan esas ve kuralları bilmesine rağmen, bu kuralların kendisi için geçersiz olduğunu sanacaktır (3). Hayatı boyunca bu sanısı defalarca yalanlanmasına rağmen, o, karşılaştığı her olumlu durumu bir talih, her olumsuz durumu da bir talihsizlik olarak ele alacak ve karşısına ne çıkarsa onu yaşayacaktır. Seyretmekten bıkmaz asla. Öyle ki, nihai amacı kendi kendini seyrederek büyülenen bir Narkissos olmaktır. Varoluşun esası gereği, her durumda bir tek “kendi” olmasına rağmen, o kendini daima ikiye, üçe ve bilmem kaç kişiliğe böler. Ve bu kişiliklerden içinde bulunduğu zamana ve duruma en uygun olanını seyretmek için başlar her yeni güne. Böylece, her yaptığı ve ettiğinden dolayı henüz kendisi olmadığını öne sürebileceği muazzam bir yalan üzerine kurulu bir “kendi kendini gerçekleştirme” sanatını icra etmektedir. Hiçbir sorumluluğun, hiçbir yükümlülüğün onda bulunmasına izin vermeyen bir sanattır bu: Duyarsızlaşma sanatı! Tıpkı, pek tanındık birinin resim sergisine giden yüksek sosyeteden birilerinin, başka bir şey yaparak sorumluluk ve yükümlülük altına girmek istemedikleri için gördükleri resimler karşısında derhal hayran olup, sergiden çıkar çıkmaz tüm resimleri unutmaları gibi, duyarsızlaşma sanatını icra edenler de, tüm bir hayat boyunca başka bir şey yaparak sorumluluk ve yükümlülük üstlenmemek için olan biten her şeyi derhal görür ve işitirler ve daha sonra da unuturlar.

***

Bilmenin, bilmek istemenin ve bilerek yaşamanın, yani geneli özelde fark edebilme ve özeli genelde düşünebilme tutumunun adı olan duyarlılık gerçek bir yaşamın kaçınılmazıdır.


Notlar:

  1. Latince: Düşünüyorum öyleyse varım.
  2. Latince: Görüyorum ve işitiyorum öyleyse varım.
  3. Zihinden yapılan bir alıntı.

Bu yazı ilk olarak 14 Mart 2011 tarihli Başkent Gazetesinde yayımlanmıştır.