Perşembe, Ekim 23, 2025
Köşe yazısı

Özel hayatlar, özel yalanlar -1-


Kuşkusuz ki, çağlar boyunca tüm tapınakların arasında en çok ziyaret edileni, üremenin ilk aşaması olan cinsel birleşme esnasında duyumsanan bir hazdan ötürü, insan ırkı tarafından, basit bir biyolojik görev dağılımının düşünsel bir zeminde terörize edilerek, boş bir sanının üzerine inşa edilen aşk tapınağıdır. Bitmek bilmeyen bu ziyaretçi akını, onu her çağın en gözde soyut turizm merkezi haline getirmiştir. Doğruluğa karşı direnç gösteren en güçlü inançları bünyesinde barındırmasından ötürü, yaşam biçimlendiricilerinin en etkili yapım malzemesidir. Fakat ona, bu görkemli statüsü, ne ziyaretçileri ne de yaşam biçimlendiricileri tarafından sağlanır. Gücünü ve statüsünü hiç beklemediği bir alandan, sanat denen insan etkinliğinin ona atfettiği, tuhaf, anlaşılmaz, belirsiz, gizemli, korkutucu ve heyecan verici özelliklerden elde eder o. Bu yüzden en yüce tanrılardan çok ona tapınılır. Onun üzerine, pek yüce olduğu iddia edilen şiirler düzülür. Romanlar yazılır. Her dönem ve her coğrafyada sürekli ve sürekli olarak propagandası yapılır. Kimileri ellerine bir terazi alıp onun değerini ölçmeye çalışır, kimileri onu sosyal bir bilim yapıp tek tek türlere ayırır, kimileri bir deva olarak olur olmaz her yaşam hastalığının ilacı olarak pazarlarda satışını yapar, kimileri onun olması gereken ideal halinin resmini çizmeye çabalar durur, kimileri de bir sarraf olarak onun gerçeğini ve sahtesini birbirinden ayırmak için dolaşır etrafta. Bununla birlikte, üremenin ilk etkinliği olan, basit bir biyolojik görev dağılımında yaşanan hazzın, yaşam içerisinde bu denli geniş bir hacme ulaşmasını sağlayan akıl almaz bir kalabalığı işgal eden bir gönüllüler ordusu da söz konusudur. Kendini sözü edilen tapınağın korumasını üstlenmekten çok yaşamın her alanını istila etmek adına amansız bir sefere adayan bu ordu, gün be gün yaşamın fethedilmeyen tek bir noktası kalmayana dek bu savaşı sürdürmeye ant içmiş bir haldedir. Bu ant uğruna ona karşı çıkan her canlıyı derhal katleder. Kendisi dışında, hiçbir şeyin katılaşmasına ve kalıcılaşmasına tahammül edemeyen bu illet, insanlık ve tarih tarafından üretilen her değeri yok eder. Kendine ait sahte özgürlük alanı dışında kalan her özgürlük alanını darmadağın edene dek acımasız bir şekilde savaşır…

***

Belli bir hazzı yaşamak için arzulanan biri olmak dışında ortada olup biten hiçbir şey olmamasına rağmen, hiçbir çaba sarf etmeden birisi tarafından bir değer nesnesi olarak algılanmak nasıl da büyüler insanları! Vahşi, terörist bir itkinin boyunduruğu altına girmek için nasıl da can atılır. Boyunduruğu altına gireceği bir tanrının arayışı uğruna nasıl da yok edilip gidilir yaşam denen esas. Her şeyin çelişkilerle donatılması için, özgürlük adına kölelik talep edilir, esaretten kurtulmak adına tutsağı olunacak biri aranır, korkularla yüzleşmek için kurtarıcı bir melek beklenir. Her doğru düşünce karşısında “Ama öyle yaşanamaz ki…” yargıları konur. Denir ki, aşk, insana en olmayacak şeyleri yaptırır, kişi, en karşı çıktığı şeyleri bu uğurda yalanlayabilir, en nefret ettiği bayağılıklara bu yüzden düşebilir, yaşamını adadığı en önemli değerlerini onun adına harcayabilir. Kişi bu yüzden, herkesin ve her şeyin arasında sadece bir hazzı gerçeklemek adına küçük bir adacık inşa etmek için, her şeyden, herkesten ve her gerçekten vazgeçebilir. Yani iddia edilmektedir ki, her şeye, herkese ve her gerçeğe karşı kayıtsız bir yaşam sürmek adına, gizlenmiş, saklanmış, korunmuş bir odanın içine hapsolarak, tüm dünyaya karşı ve dünyada olup biten her şeye karşı gözlerini kapamaktan daha yaşanası hiçbir şey yoktur. Fakat işin aslı elbette ki farklıdır, salt bir haz uğruna, her şeye ve herkese karşı kayıtsızlaşılan özel bir yaşam alanı oluşturmanın en yaşanası şey olduğu iddiası, hoşgörü adına kayıtsızlığı, özgürlük adına köleliği, değerler adına değersizliği yerleştirerek yaşamayı seçmek, koca bir yalanı benimseyerek, ikiyüzlü ve kişiliksiz bir varoluşu onamaktan başka bir şey değildir.


Bu yazı ilk kez 7 Aralık 2009 tarihli Başkent Gazetesinde yayımlanmıştır.