Perşembe, Ekim 23, 2025
Köşe yazısı

Yeni binyılın projesi


Günümüz insanı bir projenin ürünüdür. Tıpkı bir heykeltıraşın karşısında duran mermer parçasına bakarak, elindeki çeşitli keski aletleriyle ona ne şekil vereceğini ince ince düşünmesi gibi, enikonu üzerine düşünülmüş, kafa yorulmuş, ve özenle işlenerek ortaya çıkarılmış bir yapıttır söz konusu olan.

Zaman. Profesyonelleşme, akademikleşme, yaşamsal ve olgusal olan her şeyden uzaklaşma sonunda, sonsuz bir genişliğe hitap eden, bu genişliği kucaklayan ve gerçekliğin meydana gelmesini örgütleyen zaman kavramı hemen hemen tümüyle terkedilmiş durumdadır artık. Her şey, yaşantılara, yani insan eliyle oluşturulan gerçekliklere dönüşmüştür. İnsan, doğanın ve zamanın kendinde varoluşlarını katlederek, kendini çeşitli çevrenlere olan aidiyetlerinden koparmış ve böylece görkemli bir bağımsızlığa kavuşmuştur.

Bağımsızlık. Bu tür bir bağımsızlığın insana, özgürlüğü ve refahı getireceği düşünülüyordu. Fakat gelinen noktada, insanlar ne özgürleşmeyi başarabilmiş ne de bir tür refah düzeyine ulaşabilmiştir. Ancak söz konusu bağımsızlığın, özgürlüğü ve refahı getirdiğini iddia eden kimi düşünce odakları halen bulunmaktadır. Çünkü sözü edilen bağımsızlaşma pratik alanda önemli konfor olanakları yaratmış ve tanrının ölmesiyle birlikte boşalan amaçsallığı kendini sürekli yenileyen bir konformizmle takas etmeyi başarmıştır.

Teknoloji. Somut olarak “teknolojik gelişme” olarak adlandırılan bu durum, ilerleme kavramının tüm içeriğine hâkim olma iddiasında olduğundan, tek tek kişilerin yaşadığı tüm anlar önce ve sonra tarafından kuşatılmış bir şimdide düğümleniyor. Çünkü, gündelik yaşamın hizmetine sunulan her teknolojik ürün, beraberinde tek tek kişilere bir yaşama biçimi de sunuyor. Böylece, sözgelimi yeni bir cep telefonuna sahip olmakla, yeni bir dost, sevgili, iş ya da eş sahibi olmak aynı anlam kümesinde eritilebilir bir yapıya dönüşüyor. Kişilerin yaşama biçimleri, giderek kullandıkları teknolojik ürünlerle özdeşleşiyor. Bu özdeşleşme, bir bütün olarak kişilik denen kavramı da kapsayarak, sıradan olarak adlandırılan her bir insana çeşitli kimlikler yüklüyor. Ve en nihai noktada her şey biçimselleştiriliyor. Neticede, bir düşünceye ya da fikre sahip olmak, giyim kuşam sorununa, bir amaca yönelmek stratejik araçları kullanma becerisine dönüşüyor. Kısacası, şayet söz konusu olan şey, bir inşaat yapımına benzetilebilirse, bu inşaatın yapımında mühendisler mimarlardan daha belirleyici bir konumda hareket ediyor.

Çizgisel zaman. Her şey bir sıkışmışlığın içine hapsedilmiş durumda. Çizgisel bir zaman anlayışının kişiler üzerinde hüküm sürdüğü son nokta bu. Düz bir doğru çizgi olarak kavranan zamanın üzerinde sadece iki yön vardır: önce ve sonra. Bu zamanda her şey bu iki yön arasına hapsedilir. Bilindiği gibi, mühendisler, mimarların aksine bütün olanı daima göz ardı etmeyi tercih ederler. Bu sebepten karşılaştıkları her sorunu, bizzat sorunun meydana geldiği yerel bölgenin sınırları içinde tutma eğilimi gösterirler. Tek tek kişilerin yaşadıkları sorunların, psikolojizme indirgenmek istenmesi bunun en bariz göstergelerinden biridir.

Psikolojizm. Somut üretim ve teknolojik gelişmişliğe hizmet etmek üzere teşvik edilen çeşitli bilimlerin, sosyal alanda kendilerine kardeş olarak psikolojiyi seçmeleri tesadüf değildir. Kişiyi ve insanı bir bütün olarak kavramaya çalışan felsefenin ve sosyolojinin gözden düşürülmesi de bir tesadüf değildir. Öyle ki, tarihsel olarak kosmosun mitostan ayrılma hareketi olarak ortaya çıkan felsefe, 20. yüzyılla birlikte yeniden mitosun içine dâhil edilmeye çalışılmaya başlanmıştır. Yeniden ontolojiye yönelmenin gizil çabasının bu şekilde okunması gerekir. Çünkü görünen o ki, sanılanın aksine içine sürüklendiğimiz dünyanın içinde katledilen şey, ontoloji değil epistemolojidir. Gün be gün varlığı değil epistemeyi unutuyoruz.

Bilgi ve episteme. Bilgi denen şey, artık ulaşılan, bulgulanan değil, üretilen ve yaratılan bir yapıya dönüşmüş durumda. 21. yüzyılda yaşayan bir insanın yaşamı dört bir taraftan bilgilerle donatılıyor. Her şey ve her yerde bilginin hükmü geçiyor. Fakat burada söz konusu bu bilgilerin epistemeden çok uzaklara düştüğü açıktır. Artık bilgi tümüyle araçsallaşmış bir aklın, ve git gide perakendeleşen bir zamanın hizmetçisi haline geliyor. Lime lime edilen zaman dilimleri içinde yaşamaya mahkûm edilen 21. yüzyıl insanı için bilgi, boyun eğilmesi, katlanılması, kullanılması ve güvenilmemesi gereken bir yapı olarak algılanıyor.

“Ara zaman” algısı. Bilginin örgütlenmiş ve kurumlaşmış bileşenleri açık bir şekilde iktidar güçlerinin kontrolü altındadır. Ve bu güçler tarafından, dilenen şekilde eğilip bükülebilecek, istenen her kılıfa sokulabilecek ucuz bir retoriğin, saçma bir söz yığınının somutlaşmış hali olarak kullanılmaktadır. Tüm bu olup bitenler karşısında çok çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor. Her insan teki tek bir algının içine hapsedilmek isteniyor. Kısa ömürlü bilgiler, her şeyin ve herkesin her an değişebileceği yönünde muazzam bir propaganda yapıyor. Buradaki değişme kavramının ağırlık noktasını ise gelip geçicilik oluşturuyor. Yani, her şeyin amansız bir şekilde değişmesi, her bir şeyin yerini amansız bir hızla başka bir şeye bırakması olarak gerçekleniyor.


Bu yazı ilk kez 12 Nisan 2010 tarihli Başkent Gazetesinde yayımlanmıştır.