Geçtiğimiz hafta içinde, Ankara’da Tekel işçilerinin gerçekleştirdiği eylemler, gazeteler arasındaki haber etiği kavramını bir kez daha gün yüzüne vurdu. Büyük gazetelerin büyük muhabirleri büyük bir haberin farkına bile varmadılar. Eylemleri takip eden günlerde, iki büyük ulusal gazete (Sabah ve Zaman) başta olmak üzere birçok gazete söz konusu eylemleri pek de değerli bir haber olarak algılamadı. Dahası Zaman Gazetesi 2 Nisan tarihli sayısında haberi akıllara ziyan verecek bir mantıkla 8. sayfasının sağ alt köşesinden “Tekel eylemcileri, Ankara’yı savaş alanına çevirdi” başlığıyla verdi!
***
Adet şudur ki, basın özgürlüğünün kısıtlandığı her durumda, bazı medya organları bir araya gelerek derhal ahlaksız bir işbirliği antlaşmasına imza atar. Bütün temel ilke ve tavırlar, sanki tarih boyunca bu konular hiç tartışılmamış gibi en alt seviyeden bir kez daha tartışılmaya başlanır. Ortalık retorik uzmanlarının tüm fikirleri bir tüketim nesnesine indirgemeye yarayan sulandırılmış fikirleriyle kaplanır. Böylece konular hakkında gerekli kavramsal alt yapıdan bihaber olan kitleler kontrol altında tutularak belirli kamplara doğru itilirler. İnsanlar üzerinde fikirlerin yerini ajite edilmiş derme çatma anlatılar alır. Yani hiçbir eleştirel süzgeçten geçmeyen duygu ve aidiyet birlikleri kurulmaya çabalanır. Böylece toplumu oluşturan tüm bireyler, can güvenlikleri ve mideleri doyurulduğu ölçüde, olan bitene karşı hiçbir tesiri olmayan bir varlık konumuna itilir, itilmek istenir.
Sorun şudur: Siyasi süreç, düşüncelerden çok yönetim kademesinde bulunan insanların bireysel duygu ve kaprislerine terk edilir edilmez, insanların birlikte yaşamalarını örgütlemesi beklenen siyaset kurumu bir manipülasyon mekanizması olarak çalışmaya başlar. Bununla birlikte her dönemde olduğu gibi, siyaset kurumu, çözülmesi gereken tüm sorunların merkezinde bulunmaktadır. Gelgelim bu noktada, yöneticilerin bireysel duygu ve kaprisleriyle alt üst olan siyaset kurumu, sorunların çözümleri yerine, yönetim kademesinin kendi içindeki kirli çıkar ilişkilerini örtbas etmek adına yapay gündemler üretmeye yönelir. Fakat bu gündemleri belirlemek ve onları kişisel düzeyde tüm yaşama motivasyonları ellerinden alınmış toplum üyelerine pazarlamak, kendi başına siyaset kurumunun üstlenebileceği bir iş değildir. Bu noktada, bu işlevi yerine getirmesi için bir alt kuruma ihtiyaç duyulacaktır.
Ekonomik ve sosyal olarak bir aczin içine hapsedilmiş insanların isyan etmesini engellemenin en etkili yolu onlara kendileri yerine yaşayacak, kendileri yerine düşünecek, kendileri yerine eyleyecek ve bir bütün olarak kendileri yerine varolacak bir otorite yaratmaktır. Böylece, siyaset kurumu, sorunların çözüm merkezi olmak yerine, sözde bir birlik ve bütünlük imajını pazarlamaya çabalayan bir ticarethaneye dönüştürülecektir. Nitekim böyle bir ortamda birlik ve bütünlüğün gerçek anlamıyla sağlanması olanaksızdır. Çünkü gerçeklikler, sanıldığının aksine bu durumdan ve olan bitenden hiç de habersiz olmayan toplum üyeleri tarafından karmakarışık bir düzlemde yeni baştan üretilmektedir artık. Bunun bilincinde olan yönetim kademesi, derhal ortaya çıkan yeni gerçeklikleri ve anlamları rehin almaya yönelir. Sözde birlik imajının tesisi için bir alt kurum olarak medyayı görevlendirir. Toplumda meydana gelen gerçekliklerin ve yeni anlamların birbirleriyle temasını önlemek adına, yönetim kademesinin hükmü altında iş görmeye yükümlendirilen bu medya, bir yandan sözde birlik ve bütünlük çağrısını yineleyip dururken bir yandan da elindeki bu sözde birlik ve bütünlüğü bozacak her şeyi sansürlemeye başlar. Bunun için, mümkün olduğunca tek bir gündem üzerinde odaklanarak, diğer gündemleri ve olan bitenleri ikincileştirmek, dahası yok saymak tutumunu dahi benimseyebilir.
Gelgelelim teknolojinin sağladığı üst düzey olanaklar içinde yaşamaya yazgılandığımız böyle bir çağda, tüm bu stratejilerin ve sözde birlik ve bütünlük tesis etmeye çabalayan odakların gümlemeye mahkûm olduğu da açık seçik bir şekilde karşımızda duran bir esas olarak bulunuyor. Artık, iletişim araçlarının ulaştığı çeşitlilik ve başlı başına iletişimin önüne geçilemez bir şeffaflığa büründüğü bu çağda, kirli çıkar ilişkilerini saklamak adına kurulmaya çabalanan her sözde birlik ve bütünlük girişiminin sonunun, görmesini bilen gözlere sahip olan her varlık için ne olacağı bellidir. Bu anlamda, iki büyük ulusal gazetenin amacı ya da hizmet ettiği şey her ne olursa olsun, onlara bildirmek gerekir ki, geçtiğimiz hafta içinde işçiler bir eylem yapmıştır ve bu eylemler sırasında sözde birlik ve bütünlüğü bozacak onca şey olmuştur ve bu olup bitenlerden de herkes haberdardır.
Bu yazı ilk kez 5 Nisan 2010 tarihli Başkent Gazetesinde yayımlanmıştır.