Perşembe, Ekim 23, 2025
Köşe yazısı

Kişisel ilişkiler -2- Riyanın hükümranlığı


L’hypocrisie est un hommage que le vice rend à la vertu. (s. 60) İkiyüzlülük, ahlaksızlığın erdeme ödediği haraçtır.

Erdeme ödenen bu haraç, riya nedir? Yani, düşündüğü gibi davranmama, özü sözü bir olmama durumu nedir? Nerden musallat oldu?..

Sokrates, bilen insanın kötü olamayacağını söylüyordu. Dolayısıyla kötülüğün kaynağı olarak bilgisizliği görüyordu. Ondan bu yana, iyi ve kötünün evrimi öyle bir yol izledi ki, bilhassa semavi dinler olarak bilinen öğretilerin insan yaşamına olan etkilerinin artması sonrasında masumiyet ve bilgisizlik iyi olanla eş tutulur oldu. Bunun günümüzdeki popüler psikolojizmdeki yansıması da mutluluğun bilgisizlikle bir tutulmasında kendini gösteriyor.

Esasında sorun oldukça basittir. İlkin iyi ve kötü kavramlarını tanımlayabileceğimiz elverişli bir zemin elde etmek gerekiyor. Bu açıdan, La Rochefoucauld’un çıkış noktası oldukça çarpıcı. Kötü, iyi olana bir haraç öder, dahası ona bir saygı gösterir. Bu nokta önemlidir; çünkü iyinin kendini iyi olarak göstermek gibi bir derdi yoktur, buna karşın, kötü, kendini olmadığı şey olarak, yani iyi olarak göstermek ister. İşte, bizzat bu esastan hareketle iyi ve kötüye dair oldukça sağlam tanımlara ulaşılabilir. İyi, kendi olarak kendini gösteren, kötü ise kendi olmayanı göstererek kendini gizlemeyi hedefleyen bir yapıdır. İşte riyanın ortaya çıkma sebebi burada saklıdır; o kötülüğün bir ürünü olarak, kötünün kendini ilişkiler içinde idame etmesini sağlayan bir araç ve bir mekân olarak gün yüzüne çıkar. Olan değil de, oluşturulan bu mekân sayesindedir ki, kötü kendine oldukça verimli bir işlevsellik elde eder. Bunun sonucunda da etik bir kriter olan değer olgusu bir çıkar skalasına dönüşür. Böylece insanlar, ilişkilerini tıpkı yeme ve içme ihtiyaçları gibi bir ihtiyaç olarak algılamaya başlarlar. Günümüzde insanın sosyal yaşamından, bir ihtiyaç olarak söz edilmesinin sebebi budur. Dahası psikolojizmin kazandığı zaferin esası da budur: şayet sosyal yaşamınızda yolunda gitmeyen bir şeyler varsa, ya sosyal ihtiyaçlarınızın ait olduğunuz çevre tarafından yeterince giderilmediği ya da yanlış gıdalarla beslendiğinizde zehirlenerek hastalanmanız gibi yanlış sosyal gıdalar almanız sonucunda zehirlenerek hastalandığınız öne sürülmektedir. Üstelik burada kurulan paralellik, sadece sözsel bir benzetiden ibaret kalmayıp daha öteye gider. Zira günümüzde, bildiğiniz üzere, gerçekten de sosyal yaşamınızda ortaya çıkan bir sorun, tıpkı fiziksel bir hastalıkmış gibi tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Psikolojizmin bir yan ürünü olan psikiyatri de burada devreye girerek, sözüm ona bedeninizdeki çeşitli kimyasalların eksikliğini gidererek, ya da bedeninizdeki kimyasallar arasındaki dengeyi sağlayarak size sağlıklı bir sosyal yaşam vaat etmektedir.

İşte, dile getirildiğinde herkese oldukça saçma sapan gelen, bununla birlikte bizzat yaşadığımız zamanın esasları olan çarpık yapının ortaya koyduğu manzara bu.

Kuşkusuz gelip bizi bulan, ve zavallı masumlar olarak maruz kaldığımız bir esas değil bu –zira böyle bir değerlendirme bizzat konunun kendisiyle derin bir çelişki yaşamak olur. Kısacası tüm olan bitenin bir sebebi var elbet ve o da şu: Tüm bu olan bitenin arka planında yer alan husus, insanların her tür hata, kusur, yanlış, suç vb gibi olumsuz yapıları daima kendilerinin dışında olan biten şeylermiş gibi görmesini sağlayan, ve dost, arkadaş vb gibi ilişkilenmeler yerine sadece ve sadece düşman arayan ilişkilenmeleri esas alan bir düşünsel izlek söz konusudur. Ve bu düşünsel izleğin egemenliği öylesine bir noktaya ulaşmıştır ki, artık, bir kişinin bir konudaki başarısı, o konudaki diğer kişileri nasıl bertaraf ettiği üzerine, ya da neleri yok ederek bulunduğu konuma ulaştığı üzerine endekslenmiştir. Ancak buradaki çarpıklığın esas sebebi pek de göze çarpmayan başarı sözcüğünde gizlidir. Herkes ve her şeyin başarıya koşullandırıldığı ve başarısızların da def edildiği bir dünyada yaşıyoruz artık. Haliyle kişisel ilişkilerde de önem verilen hususlar, paylaşım ve birlikte yaşama gibi naif istekler alanından uzaklaşarak, gün be gün, elde tutma, sahip olma, tavlama, etkileme vb gibi ekonomik çıkar alanlarına kaymakta…


Referans:

  • La Rochefoucauld; Özdeyişler; çev. Yaşar Nabi Nayır; Varlık Yayınları; İstanbul, 1992; s. 60.

Bu yazı ilk kez 17 Ağustos 2009 tarihli Başkent Gazetesinde yayımlanmıştır.